Metot Nereden İzlenir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir Bakış
Herkese merhaba! İstanbul’da yaşayan, bir sivil toplum kuruluşunda çalışan bir genç yetişkinim. Sokakta, toplu taşımada, işyerinde gördüğüm her şey bir şekilde beni şekillendiriyor. Bugün ise “Metot nereden izlenir?” sorusunu toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden incelemek istiyorum. Bu soru, bir yandan günlük hayatın içindeki tüm küçük ama önemli ayrıntıları sorgulamak gibi bir şey; bir yandan da sosyal yapıları, toplumsal eşitsizlikleri ve dayatmaları daha derinlemesine anlamama yardımcı olan bir pencere. Gelin, birlikte bakalım, bu soru farklı grupları nasıl etkiliyor ve bu etki, hayatın neresinde ne gibi değişimlere yol açıyor.
Metot Nereden İzlenir? Cevap, Toplumun Temel Dinamiklerinde Gizli
İstanbul’da bir sabah işe gitmek için metrobüse bindiğimde, her zaman gözüm, farklı gruplardan insanları izlemeye kayar. Bazıları telefonlarına gömülmüş, bazıları ise birbirine hiç tanımadığı halde birkaç cümle kurarak, sabahın erken saatinde biraz muhabbet etmeye çalışıyor. Bir yanda tek başına oturan, yorgun bir kadın var; işini gücünü derdini düşünürken, öte yanda ise günün ilk saatlerini sakin bir şekilde geçiren, kafası rahat bir adam. Gözlerim onlara takıldığında, bir şeyin farkına varıyorum: Her birinin “metot”ları, yani hayata nasıl yön verdikleri, toplumdaki pozisyonlarına ve karşılaştıkları engellere göre farklı. Birisi daha fazla baskıya, diğeri ise daha azına tabi.
Toplumumuzda, hangi metotların nasıl izlendiği, bir kişinin cinsiyetine, etnik kökenine, gelir seviyesine veya sosyal statüsüne göre değişebiliyor. Örneğin, bir kadın, sokakta yalnız yürürken aynı güveni hissetmezken, aynı ortamda yürüyen bir erkek çok daha rahat olabilir. Bu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin günlük hayatımıza nasıl yansıdığını gösteren küçük ama önemli bir örnek. O kadının metodu, belki de her adımda dikkatli olmak, etrafındaki insanları gözlemlemek ve her an tetikte olmak. Peki, bu, o kişinin hayatını nasıl etkiliyor? Çoğu zaman, bu tür bir durumun farkında bile olmayabiliyoruz, çünkü toplumsal normlar buna “doğal” bir yaklaşım olarak dikte ediyor. Kadınların, toplum içinde yalnızken sürekli olarak kendilerini korumaya yönelik bir “metot” geliştirmesi, maalesef kaçınılmaz bir hale geliyor.
Çeşitlilik ve Farklılıklar: “Metot”ların Sınırsız Yolu
Bir diğer önemli konu ise çeşitlilik. Çeşitli grupların toplumda nasıl farklı “metotlar” izlediğini düşündüğümüzde, konu daha da genişliyor. Örneğin, bir LGBTQ+ bireyi, toplumda kendini kabul ettirme ve görünür olma yolunda daha farklı bir metot izlemek zorunda kalabiliyor. Kendi kimliğini ifade etme çabası, sıklıkla zorlayıcı ve gerilimli bir süreç olabiliyor. Toplumun normları, onları yalnızca içeriye çekmeye çalışmakla kalmaz, aynı zamanda kimliklerini kabul etmekte zorlanan bireyler de bu baskılarla karşı karşıya gelir. Bu, bir insanın hayatına, sürekli bir “metodoloji” ekler. Yani, nasıl davranacaklarını, kimliklerini nasıl göstereceklerini, nasıl varlıklarını sürdüreceklerini belirleyen farklı, bazen zorlayıcı yollar oluşur.
Öte yandan, bir göçmen ya da mülteci, Türkiye gibi bir ülkede yeni bir yaşam kurmaya çalışırken, karşılaştığı engeller de benzer şekilde hayatındaki “metotları” şekillendirir. Onlar için doğru metot, bazen dil engelini aşmak, bazen de kimlikleriyle barışmak olur. İstanbul’un varoşlarında, toplu taşımalarda, iş yerlerinde çokça rastladığım göçmenler, sanki her adımlarında daha fazla dikkatle hareket etmeye çalışıyorlar. Bu, güvenliklerini sağlamak ya da aidiyet duygusu oluşturmak adına izledikleri bir metot. Ama yine de, bu metotlar her zaman yeterli olmuyor. Çünkü bir kişi ne kadar uğraşırsa uğraşsın, dışlanmışlık hissiyle başa çıkmak kolay olmuyor. İşte tam da burada, toplumun çeşitliliğini kabul etme noktasında ciddi bir adaletsizlik ve eşitsizlik devreye giriyor.
Sosyal Adalet ve Metotların Eşitsizliği
Sosyal adalet ise bu “metot”ların eşitsizliğine çözüm arayan bir kavram. İstanbul’daki bir iş yerinde, kadınların toplantılarda seslerinin genellikle duyulmadığını fark ettiğimde, bu konuda düşündüm: Kadınların daha sesini çıkarmadan, kendilerini geri planda tutmalarının nedeni, toplumsal yapımızın dayattığı bir “metot” muydu? Bir erkek çalışan, aynı toplantıda daha rahat konuşabiliyor, fikirlerini daha kolay ifade edebiliyordu. Bu, sosyal adalet eksikliğinin bariz bir örneğiydi. Kadınlar, toplumda rollerine daha çok uygun bir şekilde, daha pasif bir şekilde davranmak zorunda bırakıldıkları için, söz hakkı elde etmek gibi basit bir eylemde bile engellerle karşılaşıyorlar. Bu engeller, aslında onların hayatlarında izledikleri metotları şekillendiriyor. Sonuçta, kadınların daha fazla “sesini çıkarabilmesi” için, toplumda eşit bir fırsat alanı sağlanması gerekiyor.
Metot Nereden İzlenir? Sonuçta Herkes İçin Farklı Bir Yol
Sonuç olarak, “Metot nereden izlenir?” sorusu, toplumda her bireyin karşılaştığı zorlukları, fırsatları ve engelleri gözler önüne seriyor. Bu metotlar, herkes için farklı şekillerde işler. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi unsurlar, her bireyin izlediği yolun nasıl şekilleneceğini belirliyor. Sokakta, iş yerinde, toplu taşımada gördüğümüz her insanın izlediği metot, yaşadığı dünyayla ve karşılaştığı zorluklarla doğrudan bağlantılı. Bunu anlamak, toplumsal yapıyı daha iyi çözümleyebilmek ve herkese eşit bir fırsat sunmak için çok önemli. Yani, metotlar birer araçtır, ama bu araçların nasıl işlediği, toplumun nasıl işlediğiyle doğrudan ilişkilidir.